25 Aralık 2007 Salı

Estetik

ESTETİĞİN TANIMI VE TÜRLERİ:
Estetik sözcüğü, Yunanca doyum anlamına gelen aestesis sözcüğünden alınmıştır. Bunu en evvel, filozof Kant, duyarlığı ve duyuları incelemek için kullanmıştır. Daha sonra aynı okula bağlı Baumgarten, sanat ve güzel konularını inceleyen özel bir bilim adı olarak bu terimi felsefeye mal etmiştir. Bugün de bu sözcük güzellik bilimi veya güzel sanatlar felsefesi anlamını taşımaktadır. Estetik, felsefi bilimler arasında bir süre bağımlı bir bilgi türü sayılmış, sonra bağımsızlığını korumuş fakat sosyoloji ve psikolojinin baskısından kurtulamamıştır.Estetik üç ayrı türde incelenmektedir:a. Genel Estetik: Bunun konusu güzel fikrini çözümlemek, güzelin karakterini tespit etmek ve buna eşlik eden olayları göstermek ilişkileri bulunan fakülteleri belirtmek ve mesela yüce gibi bazı kavramlarla olan içten ilgisini araştırmaktır; sonra da güzel fikrinin tabiattaki ve beşeri varlığın şekilleri içindeki gelişimini, sanat eserlerindeki gerçeklenme koşullarını izlemek, sanatın doğasını, amacını ve öteki düşünce alemleriyle olan ilişkilerini belirlemek, sanat eserinin meydana gelmesi için, artistik tasarımın koşullarıyla prensiplerini incelemek ve sanatçının malik olması gereken deha, hüner, hayal gücü ve zevk gibi yeteneklerini öğrenmektir. b. Özel Estetik: Bu da, güzel sanatlardan her biri için ileri sürülmüş olan teoriler ve güzelin karakteriyle genel olarak sanatın prensiplerini belirler. Bütün sanat türlerinin doğalarıyla kendilerine özgü rollerini, karşılıklı sınırlarıyla bunlar arasındaki benzerlik ve ayrımları yakalamaya çalışır. Aynı zamanda, bu sanatların bağlandıkları koşularla kuralları tespit eder. Bütün bu sanatlar arasında bulunan en doğru ilişkileri, bunların doğal bir sınıflamadaki gerçek yerlerini göstermeye çalışır; bu suretle de hakiki bir sanat sistemini oluşturur.c. Sanat Tarihi: Bu saydığımız konulardaki teorilerin bilimsel bir değer kazanabilmesi için, sanatın genel bir tarihine ihtiyaç vardır. Sanat da, felsefe, din, hukuk ve ahlak... gibi değişmelere ve devrimlere uğrar. Güzel fikri, insanlığın geçirdiği türlü dönemlerde farklı şekillere bürünür. Bu değişmeler, bu şekiller ancak sanat tarihinde incelenebilir. Bunlar bilinmeden sanat teorileri, dar, uydurma ve kısır düşünceler olmaktan kurtulamaz. Her sanatın, tarihte, kendine özgü bir yeri vardır. Mesela, Yunan sanatının, Roma sanatının, klasik sanat ve romantik sanatın ne olduğunu anlamak için, eski ve modern sanatın, çoktanrıcı ve Hıristiyan sanatlarının ne olduklarını bilmek gerektir. Sanat tarihi, sanatın geleceği ve kaderi hakkında hüküm vermemize de hizmet eder. Diyebiliriz ki, insanlar, nasıl bir aynı Tanrıyı, yaşadıkları çağlara ve toplumların kültürel seviyelerine göre başka başka sıfatlarla süsler ve kendisine başka adlar verirlerse, renk, ses, çizgi, hareket, eşya ve varlıklar... karşısında da birbirininkine uymayan duygulara kapılırlar ve bir aynı konu üzerinde bu uygulanma farkı, içinde bulundukları ruh haline göre çeşitlenmiş olur. Bunun içindir ki, bir aynı konu, türlü sanatçılarda uyandırdığı bu ilham ve izlenim farkları yüzünden, birbirine benzemeyen eserler halinde şekillenir ve ifade olunur. Denilebilir ki, bütün sanat sistemleri, zihnin, hayat ve sosyal koşulların icat ettirdiği ülkülerle duygulanmalarımızın felsefesidir. İşte bu farklar, estetik zevklerin, hazların ve heyecanların başkalığı, değer yargılarımızın değişkenliğini yaratmaktadır. Bir bakıma estetik, sanat eserlerinde güzeli gerçeklendirmek için sarfedilen teknik gayretin mahiyet ve kurallarını değil, eserlere güzellik sıfatını aşılayan ajanların bilimidir. Bu takdirde o, psikolojinin ve dolayısıyla sosyolojinin bir dalı olmuştur. Güzeli aramaya ve güzeli bulup onun ne olduğunu bildirmeye çalıştığı vakit adeta metafiziğin bir bahsiymiş gibi görünür.Estetik, pozitif bir bilim değildir. Zira bunun bilimlerde olduğu gibi değişmez kanunları, hatta kuralları yoktur. Fakat çağlar boyu meydana getirilmiş olan sanat eserlerinin analitik gözlemleri sayesin